Her Bursalıyı ve Bursasporluyu duygulandıran bundan yaklaşık 14 sene önce tüylerimizi diken diken eden o tarihi anons...
‘’Adı aşk bu eziyetin’’ dediler. Ama değişecek bu filmin adı ‘’Adı aşk bu zaferin, zaferlerin’’ olacak Bursaspor’la. Şampiyonlar Ligi’nde Anadolu’dan, Anadolu topraklarından genç bir delikanlı var artık. Adı Bursaspor!
Osmanlı’nın ilk başkenti ve bugünkü şehir sınırlarına baktığımızda Andolu Selçuklu ve Bizans İmparatorluğu’na da başkentlik yapmış, tarımı, endüstrisi, turizmi ve dünya mirasına kazandırdıkları ile sırtını Uludağ’a yaslayan ulu çınar, ulu şehir Bursa bugün futbolda eski günlerini mumla arayan meyus bir halde.
Bugüne dek hep sebepler konuşuldu medyada, bazı cılız sesler bu vehamet karşısında çözüm önerilerini dile getirdi fakat maddi delik o kadar büyük ki içine atılanı yutmakta. Adeta bir ‘’kara delik’’ haline gelmiş durumda.
Hâl böyle olunca iş artık bir kişinin ya da bir grubun tekelinde, mucize yaratılıp kurtarıcılık üstlenmesinden çıkmış durumda. Kimse ateşten gömleği giymeyi istemiyor. Artık Bursaspor için topyekün bir seferberlik şart. Hatta Bursasporluların ve camianın dışında bir şehir gücü gerekmekte. Tüm şehir!
Ben herkesin bugünlerde aynı konu üzerinden eleştirdiği Bursaspor’u farklı bir noktadan eleştirmek ve aynı zamanda çözümün yine bu konu üzerinden gerçekleşeceğini belirtmek istiyorum kıymetli Bursalılar, Bursasporlular ve futbolseverler.
‘’Bursaspor bir grup-kitle takımı değil, ulusal hatta global bir kimlik kazanan takım olmalı-idi’’
Elbette bu takım Bursa şehrinin takımı fakat kazandığı şampiyonluk, mücadele ettiği Avrupa kupaları neticesinde artık uluslararası arenada boy göstermiş aslında her semt, şehir takımının daha da büyümek için kolladığı fırsatı yakalamış, kanımca iyi değerlendirememiş bir Bursaspor. Bugün dünyada yüzbinlerce forması satılan, her ülkede namı konuşulan takımlar bir dönemin semt, şehir takımları olduğunu unutmamak gerekir.
Elbette bugün Bursaspor’a dünyanın desteğini bekleyemeyiz ama en azından kozmopolit yapısından ötürü farklı renkler barındıran Bursa şehrinin her bireyini Bursaspor’a çekmek için gereken tüm fedakârlıklar yapılmalı. Kısır tartışmaları, geçmiş husumetleri rafa değil çöp bidonuna kaldırarak artık her 16 plakalı aracı olanın, her Bursa’da yaşayanın hatta turist olarak gelenin bile sempatiyle baktığı ve kulübün hüznünü kendi hüznü bilen duyarlı kitlenin zeminin oluşturmak için kollar sıvanmalı.
Baktığımızda Bursa’da farklı takımlara gönül veren hatta başka şehirlerden Bursa’ya yerleşen futbolseverin bir çoğunun Bursaspor ile arasında görünmez bir perde, soğuk bir mesafe var. Elbette destekleyen de var ama yeterli mi? Asla değil. Gerek futbolda geçmişte esen sert rüzgârlar, gerek ülke gündemini etkileyen siyasi gelişmeler bir anda Bursa’da yaşan farklı kültürlere, şehirlere ait vatabdaşlarla Bursaspor’un arasında tuhaf bir mesafe oluşturdu. Bu aslında herkesin görüp görmemezlikten geldiği kanayan bir yara. Bu yaraya pansuman yapılmalı.
Bursaspor’un sadık taraftarı şehrini ve Bursaspor’u elbette çok seviyor. Bunu görmemek için kör olmak gerekir. Ama günümüz küresel dünyasında ve endüstrileşen futbolda Bursaspor gibi reklamı, tarihi ve başarıları olan bir kulubün çok daha fazlasına ihtiyacı var. Bursaspor, bir Japon vatandaşın gönül verdiği Celtic gibi neden olmasın? Dünyaca ünlü Lacoste markası ile Bursaspor’un timsahı neden buluşmasın? Aslında anlatmak istediğim tam da bu.
Gerek taraftarların, gerek yönetimlerin ve gerekse şehrin dinamiklerinin adeta Uludağ yamaçları ile Bursa Ovası’na sıkıştırdığı Bursaspor mutlaka bir gün küllerinden doğacak, suyun altındaki o yeşil timsah elbet bir gün suyun üzerinde gövde gösterisini yapacak ve hatalarından ders alan Bursaspor tekrar gözlerimizi dolduran göğsümüzü kabartan anonslarla tekrar ait olduğu yere dönecektir.
Bir dönem Bursa şehrinin markası olarak görülen Bursaspor’a Bursa’nın çok ihtiyacı var deniliyordu. Ve Bursaspor Bursa’yı dünyaya tanıttı. Ve şimdi veda değil vefa zamanı. Zararın neresinden dönülürse kâr. Şimdilerde Bursaspor’un Bursa’ya çok ihtiyacı var.
Haydi Bursa!