Mart ayında Avrupa Kupası maçı. Ne yalan söyleyeyim ülke puanımız açısından şahane.

Ama baktığımızda asıl şahane olan dünkü karşılaşmanın seyir zevkiydi.

Temsilcimiz Fenerbahçe, zorlu geçeceğini düşündüğümüz müsabakada rakibin adeta en önemli ayaklarını kilitleyerek mat etmiştir.

Rakibin en önemli oyuncusu Puertas’ı Osterwolde ve yine yüksek oynayan İsmail ile kilitleyerek Union Saint-Gilloise’nin 3. bölge aksiyonlarını minimuma indirmeyi başardı.

Çağlar’a geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Sakatlanıp oyundan çıkması ve yerine Ferdi’nin girmesi Allah’ın bir lütfu olsa gerek.

Ferdi - Fred – Tadic’in usta ayak pas kombinasyonları Union Saint-Gilloise’nin ilmek ilmek sökülüp açılmasını sağladı. Kadronun bu denli geniş olması İsmail Kartal’ın elini güçlendirse de, oyuna giren oyuncuların verimli performans göstermeleri İsmail Kartal’a yazılacak en büyük artı puanlardan.

Fenerbahçe kadro kalitesi olarak UEFA Konferans Ligi’nin favorileri arasında gösterilse de bence rüştünü ispatladığı ve ‘’kupa 3’te bende varım!’’ dediği maç hiç kuşkusuz bu müsabaka oldu.

Bu futbolla nasıl favori olunmasın?

Aslında zamanı da gelmedi değil. Artık Fenerbahçe ‘’Avrupa’nın yeni prensi’’ olmalı.

117 yıllık bu camia kanımca bunu çoktan hak ediyor.

Birçok branşta ülkemize sayısız başarılar kazandıran Fenerbahçe Spor Kulübü’nün müzesinde artık eksik olan ve en çok can sıkan kupa hiç kuşkusuz futbol branşında bir Avrupa Kupası.

Olur mu?

Olmaz mı?

Oynanan futbolu baz olacak olursak, Fenerbahçe’nin ufak ufak Atina’ya doğru ayak seslerini duyar gibiyiz.

Ayrıca Brüksel’i Kadıköy’e çeviren gurbetçi ve Fenerbahçeli taraftarlara ise ayrı bir parantez açmak istiyorum.

Yurtdışında yaşayan futbolseverlerimiz aslında her temsilcimizin Avrupa arenasında deplasman müsabakalarını yoğun ilgiyle bir nevi iç sahaya dönüştürüyor.

Dünkü Fenerbahçe taraftarının harikulade desteği de galibiyet pastasının adeta çileği oldu.

Ve sonuç kaçınılmaz Fenerbahçe galibiyeti.

İsmail Kartal ve öğrencilerinin 90 dakika ayakta kalabilmeleri, usta ayakların resitali, oyun disiplininden kopmamaları ve rakibin iyi analiz edilmesi.

Neresinden bakarsak bakalım harika bir galibiyetin mimarları oldular.

Son 10 dakika skor 2-0 iken rakip yarı sahada pres yapan 4 Fenerbahçeli futbolcunun olması tek cümleyle maçın özeti olur diye düşünüyorum.

Tebrik ediyorum.

Bir tebrik de karşılaşmanın Portekizli hakemi João Pinheiro ve kurmaylarına.

Kusursuza yakın bir yönetim gösterdiler.

Tatlı sert mücadelelere izin vererek oyunu yerli yersiz kesmedi.

Saha içerisinde futbolcularla diyaloğu iyi bir eğitimden geçtiğinin kanıtıydı adeta.

Ne sahada iletişime kapalı, ahkâm kesen bir kabadayı rolünde, ne de otoritesini kaybeden zayıf-cılız maçın altında ezilen bir görüntü verdi.

Tam dengede bir psikoloji ve lider tavırlarla müsabakayı yönetmeyi başardı Portekizli hakem, futbolun hareketli ve mücadeleci oyun olduğunu bizlere bir kez daha hatırlattı. Oyun kurallarının stadyumdan stadyuma, hakemden hakeme değişmediğini ispatlarcasına ne kenar yönetimini yordu, ne saha içindeki futbolcuları yordu, ne de kendini.

Sadece futbol topunu yormayı bildi.

Ve son olarak tüm futbol hakemlerine sesleniyorum: Hangi takıma ne lazımmış?

Kim güçlü, kim zayıfmış?

Kim ev sahibiymiş?

Kim bağırır, çağırırmış?

Arkadaşlar oyun kurallarından sapıp su kaynatmayalım.

Oynayalım hocam. Hep oynatalım.