Siyasi hayat, siyasi partiler, vefanın da vefasızlığında ekranıdır.
Gazeteci Yavuz Donat “siyasetin dilberleri” başlığı ile bir yaz yazdı. Yazısında “Komedi” alt başlığı ile aşağıdaki haberi almış.
Balıkesir’in İvrindi ilçesi CHP ilçe başkanı, 20 Şubat günü, belediye başkanlığı ve belediye meclis üyesi aday listesini İlçe Seçim Kurulu'na vermedi.
CHP, İvrindi'de seçime katılma hakkını kaybetti.
Aynı gün partisinden istifa eden İlçe başkanı İyi Parti listesinden ikinci sırada...
Belediye meclis üyeliğine aday oldu.
Kara mizah olarak baktığımız bu ve benzeri olaylara maalesef şahit oluyoruz.
Sadece yerel siyasette değil, milletvekilliği, bakan olarak ellerinden tutulup o makamlara getirilenlerden de benzer davranışları gördük.
Bir kez olsun sırtından indir, bir kez olsun denizde dalgalanma başlasın Brütüs’ler iyot gibi açığa çıkarlar.
Sadi Şirazî “Dostlar zor zamanda işe yararlar. Gerçek dostluk, o zaman belli olur. Yoksa sofra başında düşmanlar bile dost görünürler.”
Çok yerde aşağıdaki konuşmayı yapmış birisiyim.
Seçimlerde bağımsız aday olsam, Medya kuruluşları da destek verip beni parlatıp köpürtseler, TBMM ye gidecek oyun yarısını bile bulamam/bulamayız.
Ak Parti’ye ve lideri Recep Tayyip Erdoğan’a verilen oylarla Ankara’ya gittim. İnkâr edenlere; buyurun bağımsız aday olun da seçilin omuzlarda taşıyalım diyorum.
Üzerinde durduğum konu: Genel ya da yerel seçimlerde listelerde yer almanın, teşkilatlarda yönetici olmanın (hele hele iktidar ve ana muhalefet partilerinde) bir “vefa borcunu” gerektirdiğine olan inancımdır.
Bu vefa pazara kadar değil mezara kadar olmazsa vefa değildir.
Kesildiği yerde “Vefasızlık görülür” Kesilene kadar olana da “vefa denmez; beklenti denir”
Liderlerin, parti yöneticilerinin imzasıyla, kimi Milletvekilidir, kimi belediye başkanı, kimide meclislere seçilmiştir. Kerameti kendinden menkul tipler vardır.
“Ama bizi de sevenler var, bizler olmasak” gibi, seçildikten sonra miyavlayan tiplere Anadolu’da “nankör kedi” denir.
Ak Parti Bursa il başkanı oluğum dönemde, yaptığımız toplantılarda Belediye başkanları ve meclislerdeki arkadaşlara “hepiniz parti oyu ile seçildiniz. İçinizden bağımsız seçilip gelen varsa eyvallah” diyerek disipline ediyorduk.
Milletvekili olduğum dönemde de yaptığım konuşmalarda, “ Reis listeye yazarken iyi, gelecek seçimde yazmazsa kötü” demek gibi saçma bir düşünce olamaz dediğime çok kişi şahittir.
2011 listeleri açıklanınca listede yoktum.
Basından arayan arkadaşlara “Durmak yok yola devam” demiştim.
Hiç unutmuyorum 23 Nisan 2011 TBMM salonundan çıkışta Reis elimden tuttu “Bursa’ya gitmiyor musun” dedi Sebebi de bir gün önce “Hayrettin; Bülent abiye (Arınç) yardımcı ol” demişti.
Bende “Birazdan yola çıkıyorum yarın işbaşı yapıyorum” dedim.
Kampanya bitene kadar hiçbir programı atlamadan (tam gün) sahadaydım.
Hatta Genel merkezimiz Bülent beyi başka illere gönderdiğinde; Bursa programlarını il başkanıyla birlikte yaptık. O gün bu gündür her kampanya döneminde aday benmişim gibi sahadayım.
“Aday değilsin ne çalışıyorsun” diyen birine “siyaset sadece TBMM genel kurulunda yapılmaz, öyle olsa Türkiye’de 550 milletvekili seçiliyor (bu rakam şimdi 600) siyaseti sadece vekiller yapabilir” demiştim.
Dostluk, vefa, yol arkadaşlığı: karşılık beklemeden zor zamanlarda belli olur.
Bir söz vardır: “Gerçek dostlar, tıpkı yıldızlar gibi, karanlık çökünce ortaya çıkarlar.”
Vefasızlarda hemen kaçmak için kapı ağzına bakarlar. Mahkeme kadıya mülk değil.
Her zaman Cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, bakanlık, olmaz. Olmadı diye de sana değer katmış olan Ak Parti’ye ve liderine savaş açılmaz.
Savaş açanlara, başka mahallelere kaçanlara Dost görünümlü post peşinde koşturanlar deyince de; çok alınırlar.
Kimse bana “Yolda bulduklarını, yola çıktıklarına tercih edenler” Mottosu ile konuşmasın.
Sen sanki bu partiye Allah’ın bir lütfu olarak semadan mı indin.
Bu yol; zaten senin gibi değer bilmeyenlerle, zamanında sefasını sürenlerle, zor zamanda cefasını çekmeyip siyasi kıblesini değiştirenlerle yürünmez.
Biz haber etmeden haberimizi alırsın, Yedi yıllık yoldan, kuşkanadıyla gelirsin.
Gözümüzün dilinden anlar, elimizin sırrını bilirsin.
Namuslu bir kitap gibi güler, alnımızın terini silersin.
O gider, bu gider, şu gider, “Dostluk”, sen yanı başımızda kalırsın. (Nazım Hikmet)
Siyasette her dönem Çıkarperestler olmuştur.
ABD ve Avrupa gizliden değil, açıktan açığa Tayyip Erdoğan düşmanlığı ile saldırıya geçince; saf değiştirip Timur’un ordusuna geçen, kara tatarları, eyalet askerlerini aratmayacak ne çok yol arkadaşı zannettiklerimiz varmış.
Hepsi de Beyazıt’ın atı gibi, Reisin de atının tökezlenmesini bekliyor.
Bekleyin bakalım; ama sıraya geçin, Ehli salip (haçlı) liderlerde bekliyor.
Dostluk dediğin güzel bir kitap, hava gibi, su gibi, ekmek gibi
Vazgeçilmez bir tat, sonuna kadar dayanmak şart
Dostluk dediğin eşsiz bir kitap, sevmediğin sayfaları varsa atla
Sayfayı kökünden yırtmak mı şart. (Bedri Rahmi Eyüboğlu)
Ak Parti ve liderini “Partiden ayrıldıktan sonra eleştirenlerin” söylediklerine sadece gülünür.
Genellikle “ Tükürdüklerini yalıyorlar” bu arkadaşlar. Erdoğan; huyu suyu duruşu, siyaseti, bilinen bir insandır.
Eski bakan Erkan Mumcu’nun dediği gibi “Kıyaslama yaparsak Tayyip Erdoğan çok daha hakiki bir adamdır, gördüğünüz adamdır, o. kendisidir.”
Gelin görün ki; beklentileri tükenenler, partiden ayrılır ayrılmaz; Tayyip Erdoğan’ın ne çok yanlışı varmış, ne çok eksikleri varmış bir anda gözleri açılmış ve görmüşler.
Bu tipler Yavuz Donat’ın yazısında söz ettiklerini ne çok hatırlatıyor.
Şeytani hırs ve üç kuruşluk menfaat uğruna insanlar ne hale geliyorlar.
Özdemir Asaf: Asaletin değeri parayla ölçülmez. İnsan olmak kuruş ile değil, duruş ile ölçülür der.
Bizim yanlışımız yok mu? İyi niyetle de olsa var.
Eskiler Evvel Refik, Bade'l Tarık “Önce refik (arkadaş) sonra Tarık (yol)” demişler. Yani “Yoldan önce yoldaş” demişler. Demek ki yoldaş seçerken kriterleri esnetmemek lazım!
Malum: gölge güneşli havada olur.
Bu tiplerin yoldaşlığı, güneşli havada gölgen gibi olurlar.
Sen nereye onlar da oraya.
Ne zamanki bulut çıkar bir anlık örter güneşi, ara ki bulasın vefayı, dostu, yoldaşı.